02 Mart 2009

TAYLAND - 1


Önce yağmur yağdı, kurak geçen bir kışın, ardından. Sonra kar yağdı. Birbuçuk yıldır Pekin'in havasını tanımış olmanın şımarıklığı ile , sabah görünce karın başladığını, bu kar tutmaz dedim. Aynı günün öğleden sonrası, acaba açık bir lastikçiden birkaç günlüğüne kar lastiği alabilir miyim diye kendime soruyordum. Neyse, ben nasıl olsa bir-iki güne kalmaz Bangkok'a uçuyor olacağım dedim kendi kendime.

Eksi bilmem kaç derecedeki bir Pekin akşamında havalandık Air China'nın bilmem kaç uçuş numaralı uçağı ile. Yanımıza aldığımız beş kitaptan ilkine hafiften başladım uçakta: KARA DEVRİM. İsmini ilk duyduğum Alp Atalar'dan Türkiye'nin İran'dan bile beter bir şeriat devriminin ardından sonraki dönemine ait bir roman. Bir solukta yarıladım kitabı , daha Suvarnabhumi Havaalanı'na varmadan. İner inmez yüzümüzde hissettik otuz küsur derecelik sıcaklığı ve rutubeti. Eddy bekliyordu hemen çıkışta. İsmail Albay'ımın bizden önceki Tayland gezisinde tanıştıkları turist rehberi Eddy. Daha sonraki günler biz de çok sevecektik onu, ama tabi o an bunları nereden bilecektik değil mi? Bizi bir üst kattaki çıkış kapısından çıkartıp, daha ucuz ve taksimetreli bir taksiden faydalandırarak ilk maharetini sergiledi rehberimiz.

Akşam çökmüştü şehrin üzerine. Bu yüzden pek bir fikir edinemedik Bangkok üzerine. Olsun, ne kadar geniş bir alana yayılmış olduğunu anlamak için gün ışığına ihtiyaç yoktu. Didem, yaklaşık on sene önce gelmişti buralara annesiyle. O zamandan bu yana altı milyondan oniki milyona çıkmış nüfusu şehrin, Eddy'nin yol boyu bize aktardığına göre. Sekseniki yaşındaki Bhumibol Adulyadej'in altmışüç yıldır kral olarak hüküm sürdüğü ülkenin nüfusu altmışiki milyonmuş. O konuşurken ben zehir soluduğumuz Pekin havasından sonra, daha ineli bir saat bile olmamış iken ne kadar rahat nefes alabildiğimi düşünüyordum. Otele yaklaşırken ilk kez yüzleştik Bankok trafiği ile. Ki dört gün sonra Floating Market'ten şehre dönerken daha iyi anlayacağımız bir trafikten bahsediyorum. Her ne kadar Taylandlı sürücüler, Çinlilere oranla çok daha iyi araba kullanıyor olsalar da, yolların darlığı ve şehrin dağınıklığı karmaşayı artırıyor.

Neyse , biz otelimize vardık, Eddy'ye bir ertesi güne kadar veda ettik. Eşyalarımıza odamıza bıraktık. Kendimizi, otelin de bir parçasını oluşturduğu alışveriş merkezine attık. Açtık, bense Thai yemeklerine açtım. Hemen küçük ve mütevazi bir restorana oturduk. Siparişlerimiz verdik. Didem'in Thai mutfağından hoşlanmamasına, Lara'nın ise yaşı itibariyle acıdan hazzetmemesine rağmen beni kırmadılar. Bana göre müthiş bir yemekti. Gözlerimdeki acı(!) ve mutluluk yaşlarını üstünkörü silip, biraz dolaşmak üzere koridorlara vurduk kendimizi. Arkasından otele dönüş ve ertesi güne hazırlık.

Hiç yorum yok: