13 Ağustos 2008

Gümüş Madalyalı Kız ve Madalyasız Adam

Olimpiyatlar ve ben, ben ve olimpiyatlar. İlk hatırladığım 1980 Moskova Olimpiyatları; hani A.B.D. ve biz de dahil sadık takipçilerinin katılmadığı olimpiyat. Dokuz yaşındaydım, Konya'da teyzemlerdeydik. Tabi favori ülkelerin yokluğu, başta Sovyetler Biriliği olmak üzere Doğu Almanya, Polonya, Bulgaristan, Macaristan, Romanya ve Küba gibi Doğu Bloku ülkelerinin madalyaları toplamasına neden olmuştu. siyah beyaz da olsa görüntüler, aklıma yer etmiş işte o olimpiyat.

Sonra 1984 Los Angeles'ı ve sırtındaki roketvari aygıtla olimpiyat stadyumuna inen astronot giysili adamı hatırlıyorum. 100 metrenin efsanevi ismi Carl Lewis, 400 metre engellide Edwin Moses, 200 metre bayanlarda Florence Griffith-Joyner'ı da .

O olimpiyattan sonra hep ilgiyle ve zevkle izledim olimpiyat yayınlarını. En başta atletizmin bütün dalları olmak üzere yüzme, güreş, halter, basketbol karşılaşmalarını kaçırmamaya çalışırdım. Geçtiğimiz ocak ayında bir trafik kazasında kaybettiğimiz Cüneyt Koryürek ve yine onun gibi bugün aramızda olmayan Kenan Onuk'un yorumlarıyla izlediğim için oyunları kendimi çok şanslı hissederdim.

Kısmet 2008 Pekin olimpiyatlarını yerinde seyretmekmiş. Zaten, nerede tarih yazılıyor, biz oradayız. Arjantin'in iç savaşın eşiğinden döndüğü 2001 ekonomik krizini de birebir yaşamıştık. Çin için reklam-imaj-dünyaya kim olduğunu gösterme-ekonomik fayda yaratma vs imkanını veren bu tarihi olaya, ülkenin yaşadığı ve hızı giderek artan değişime tanık olmak güzel bir duygu.

Aslında olimpiyatların bize çok faydası oldu diyebilirim. Bu sayede Pekin, son 5-6 yıl içinde akıllara durgunluk veren bir değişim yaşadı. Yeni spor kompleksleri, restore edilen önemli yapılar, elden geçirilen parklar ve tarihi alanlar, ulaşım sistemi, trafik ve hava kirliliği sorunlarının çözülmesi için atılan önemli adımlar , biz yaklaşık 10 ay önce buraya gelmeden, Pekin'i daha önce gelenlerin tanıyamadığı bir şehre dönüştürmüştü bile. Kültürlerinin temel ögelerinden olan disiplin sayesinde organizasyon şimdilik çok iyi gidiyor. Artan güvenlik önlemleri, trafikte tek-çift plaka uygulamasının başlaması gibi önlemler hep sorunsuz bir 16 günü geçirebilmek adına. 4. ve 5. çevre yollarında en sol şeritler olimpiyatla ilgili araçlara ayrıldı. Bunlar dışında hiçbir araç bu şeritleri kullanamıyor. Olimpiyat stadyumu ve olimpiyat köyünü şehrin merkezine bağlayan yeni metro hattı, yeni açılan T3 terminalinin bulunduğu havalimanına ulaşan diğer bir metro hattı nefes aldırıyor kente. Olimpiyatlarda en önemli problemlerden birisi hava kirliliği. Bu mevsimde zaten sıcak ve rutubetli olan Pekin havası, şehrin içinde ve çevresinde yer alan yüzlerce fabrika ve yoğun trafiğin de olumsuz etkileri ile sporcuları tehdit ediyordu. Fabrikalar geçici olarak kapatıldı. Üç ay boyunca sürecek tek-çift plaka uygulaması ile zor durumda kalan otomobil sahiplerinin ise yıllık trafik ve otomobil vergilerinde yapılacak olan indirimle gönülleri alınmaya çalışılıyor. Şehrin her yerinde asılı panolarda, halka yönelik uyarılar yer alıyor. Tükürmeyin, daha az çiğ sarımsak yiyin, üstünüzdeki giysilerde üçten fazla renk olmasın gibi.

Biletlerin zor elde edilir olması ve fiyatlarının astronomik olması yüzünden, olimpiyatları canlı seyretme olasılığımın olmadığını aylardır biliyordum. Bu nedenle de görkemli açılış seremonisini televizyondan izlemek koymadı. Geçtiğimiz pazartesi akşamı ise, Türk kafilesi ve gazetecilerle, elçiliğimizde yapılan resepsiyonda birlikte olmak şansını yakalayınca sevindim doğal olarak. Ancak asıl güzel haberi resepsiyona birkaç saat kala aldım. Çok sevgili bir arkadaşım, işlerinini yoğunluğu nedeni ile elindeki iki adet bileti bana verdi. Biri greko-romen güreş, diğeri judo karşılaşmaları için. Tahmin edebileceğiniz gibi resepsiyonun başlama saatinde ayaklarımın bulutlardan yere basabilmesi için biraz gayret göstermem gerekti. O sevinçle, nemin de etkisiyle , akşam saatleri olmasına rağmen sıcak ve bunaltıcı Pekin akşamı bile canımı sıkamadı.

Salonda medyadan tanıdığım gazetecileri gördüm öncelikle: Yavuz Donat, Esat Yılmaer, Atilla Gökçe ve radyo yayınlarının unutulmaz futbol ve boks spikeri Orhan Ayhan. Ardından iki bakanımız Murat Başesgioğlu ve Mehmet Ali Şahin. Sonra Pekinli Türkler ve burada eğitim alan öğrenciler.

Ama gecenin kahramanı bence , daha olimpiyatların ilk günü Pekin saatiyle 10.30 civarında naklen seyrettiğimiz gümüş madalyalı Sibel Özkan. Alçakgönüllüğü ve sevimliliği ile o gece bir altın madalya da bizden aldı.
Posted by Picasa

Hiç yorum yok: