24 Aralık 2006

Kafamdaki Şarap Dumanları

Şarkı sözlerini ezberlediğim çağlardı. Çok eski demektir bu, abartıyor sanmayın. Ben çok da fazla ezberlemem şarkı, türkü sözlerini. Bir kıza aşık olmuştum Ezginin Günlüğü ile. Tracy Chapman ile bir başkasına o günler. Küçük, beyaz kağıtlara karalıyordum resimlerimi. Ve sonra hediye ediyordum birilerine.

Bu birileriydi benim dünya üzerinde bir yer işgal ettiğimin kanıtları. Okula yürüyerek giderdim, yürüyerek gelirdim akşam karanlığında. Samsun Asfaltı'nda, ortadaki refüjde yürürken bağıra bağıra söylerdim ezberlediklerimi. "Haziran'da Ölmek Zor". Bilmem hangi parayla, nereden aldığım basit bir de walkmanim vardı son senelerinde okulun. Günlük yazardım, şimdilerdeki gibi üşenmezdim. Yazacak ne çok şeyim olurdu. Durup durup birisine, birşeye aşık olurdum. Sonra gelsin şiirler. Minicik penceremden görünürdü Telsizler Mahallesi'nin herhangi bir otobüs durağı. Bir de anılarımın o ünlü iğde ağacı. Aşık olduğumun ne zaman farkına varırdım biliyor musunuz? İşte o iğde ağacının, mis gibi kokan çiçeklerinin kokusunu aldığımda. Yakınında olmadığımda bie hissederdim o bayıltıcı kokuyu. ne oldu şimdi acaba o ağaca?

Gecelerim kabuslarla dolu olurdu bazen. Hemen kalkar ve kitap okumaya çalışırdım. Deliler gibi kitap okuduğum zamanlardı o günler. Oğuz Atay da işte o günlerde girmişti hayatıma. Walkmanimin sesini sonuna kadar açtığım, kendimi "toplumun sokağa tükürdüğü biri" gibi hissettiğim, yapayalnız-kalabalık günlerdi. Anlattıklarımın altında hafiften bir gurur hissettiğinizi biliyorum. Ama gurur değil inanın. Yaşanmış, geri alınamayacak şeyler onlar. Onlar olmasaydı, bu ben olur muydu? Hayır.

Tertemiz ders notlarım vardı. Herkes benden fotokopi almak isterdi. Son senelerinde okulun, bu düzen sayesinde geçtim dersleri. Bir de son gece ders çalışmaları. Bir de acı gibi mocca kahveler. Sabahlardım, kalkar sınava giderdim, öğleden sonra kız arkadaşımla buluşur, okulun bahçesinde çimlere oturur, uyuyakalırdım.

Şarkı sözlerini ezberlediğim çağlardı.

Hiç yorum yok: