02 Kasım 2007

PEKİN'DEN İLK MERHABA


Ankara'dan Pekin'e İstanbul aktarmalı ve bol gecikmeli bir şekilde uçtuk. İstanbul'dan bindiğimiz THY uçağı son derece konforlu olsa da, aynı şeyi ne uçuş ekibi için ne de koltuk aralıkları için söylemek mümkün. 9 saatlik bir uçuş, düşünmek için de iyi bir fırsat oluyor. Nereye gidiyoruz biz. 4 yılımızı nasıl bir yerde geçireceğiz. Pekin sokakları da bu uçağın içi gibi kokuyor. Nasıl bir hayata nasıl bir geleceğe doğru yol alıyoruz tam bilemiyorum. Ayaklarımı bir yere sığdıramadığımdan uykusuz iniyoruz alana. Hemen uçak çıkışında karşılanıyoruz. Dışarda pırıl pırıl bir hava. Sıcak sayılır.

Havaalanı ekspres yolundan , elçilik yerleşkesinin olduğu 3. Ring bölgesine gidiyoruz. Pekin'i dört bir tarafından çevreleyen bu çevre yollarından-ringlerden altı adet var. Birincisi, kentin tam göbeğindeki Yasak Kent'in çevresi sayılıyormuş, söyleyenlerin yalancısıyım.

Elçiliğe varıyoruz. Kapıda 24 saat , bir yükseltinin üstünde bekşeleyen, yaşı çocuk sayılabilecek bir asker. Her elçiliğin girişinde beklemedeler. İzlemesi zevkli, hele nöbet değişimlerinde. Bahçe büyük, arka tarafta lojman ve bizi 1 hafta kadar ağırlayacak olan misafirhane dairesi. Yerleşiyoruz. Daha ilk gün ama, hemen akşam bir yemeğe davetliyiz. Bir Hot Pot lokantası. Herkesin önüne bir ısıtıcının üzerinde birer kap geliyor. İçinde çeşitli otlarla dolu bir su kaynıyor. Masanın ortasında camdan ve dönebilen bir kısım var. Garsonlar buraya tabaklarla, sebzeler, noodlelar ve çok ince dilimlenmiş etler getiriyorlar. Siz bunlardan dilediğinizi alıp kaynayan suya bırakıyor, 5 dakika falan sonra çubuklarla mideye indiriyorsunuz. Hem lezzetli hem de eğlenceli bir yemek.

Bugün buraya varalı 2 hafta oluyor. Bu iki hafta, sadece bir koltuk takımı, fırın ve buzdolabından müteşekkil dairemizi, döşemekle, alışverişle geçti. Tek söyleyebileceğim, fiyatların Türkiye'nin çok çok altında olduğu. Dört yılın az bir süre olmadığını düşünerek, güzel ve dayanıklı şeyler alalım istedik, masraftan kaçınmamaya çalıştık. Yine de çok ucuza geldiler diyebilirim. Ziyaretimize gelenler görebilir.

Şehirin alışveriş yapılan yerleri hariç bir yerini göremedik. Mobilyacılar, beyaz eşyacılar, marketler ve restoranlar yani. Taksiler de ucuz. Açılışı 10 RMB'den yapıyorlar ki 1,5 YTL ediyor. Bir gece Tiananmen Meydanı'na uğrayabildik. Lara uçurtma uçurdu. İnsanlar da hem onu hem bizi seyrettiler. Bu seyretme olayı çok komik oluyor. Malum, herkes çekik gözlü ve düz saçlı. Kıvırcık Lara ilgi çekiyor. Bir de bazen kıyafetlerinden taşradan gelmiş oldukalrı anlaşılan birkaç Çinli gelip benim önüme dikiliyorlar ve beni yarı şaşkınlık yarı korku dolu gözlerle izliyorlar. Yani, şöyle bir kükreyip bir adım atsam kaçacaklar, belli.

İlk izlenimlerimiz olumlu. Doğal olarak insan burayı, hem vatanıyla hem de diğer tayinleriyle karşılaştırıyor. Görkemli bir şehir diyebilirim. Hem estetik, hem ultra modern. Çin Mucizesi neymiş anlıyorsunuz. Dev uyanıyor diyorlar ya, çoktan uyanmış bile.

Neyse, internete kavuşalı bir buçuk gün oldu. Daha uzun yazarım ve analatırım neden neredeyse hiç bir Çinlinin teyzesi, halası, dayısı ve amcası olmadığını, Sarı Ejderha'yı.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

O kadar icten, anlasilir ve guzel yazmissin ve yazdiklarin o kadar birikmis ki seneler icinde, elimden geldigince okumaya calisiyorum... Okurken kisi kendini yazdigin yerlerde hissediyor, emegine saglik Ertugrul cum:)) Ebru F.